Sunday, June 10, 2007

çatı


Bildiğim yerdeyim, rahatım. Bi cigara sarayım bari. Hay... mına koyim, saramıyorum kağıdı, öyle koşturdu ki orospu çocukları, nefes nefese kaldım, tutmuyo elim ayağım..

Yağmur yağmıyo kaç zamandır. Küresel ısınma diyolar. Ballı müşterilerden birini beklerken, cama yapıştırılmış gazete ilişmişti gözüme, gerçi kaç ay öncesinin gastesi ama, hala ısınıyo olmalı bu koduğumun küresi. Yanında tanımadığım biriyle gelmişti herif, gözüm pek tutmadıydı ibneyi zaten, kokusu çıktı işte.
Neyse ki buraları heriflerden iyi biliyorum. Çatılar bağlıdır burda birbirine. Labirent gibidir. Hanım evlatlarını yutar. Ben daha çocukken gelirdim. Güvercin kafeslerim vardı. Kuş gribi çıkınca, yaktılar hepsini. Kim ispiyonladıysa artık... Ne istediler beyaz elli, pembe dudaklı dilberlerimden. Bembeyazlardı... konuşurlardı benle.Yalnız benle konuşurlardı. “Lan hamit” derdim, “konuşuyo lan bunlar”. “Sktir git lan, güvercin konuşur mu” derdi.” Zaten anlamıyom ne buluyon bunlarda, bi gün pişirip yiycem hepsini, açlıktan midem kazınıyo zaten”. Ne anlar ki zaten ibne, valla diyom, Hamit has ibneydi. Para verdiler mi, heriflere bile domalırdı.

İyiymiş bu, iyi kafa yapıyo. Bunu kendime saklayım bari. Müşteri anlamaz nasıl olsa. Zaten beni aradıklarında kafaları bi dünya oluyo. Ne desem anlamazlar. Bazen adımı soruyolar, “Kazım” diyorum. Bi daha kimse bana “kazım” diye seslenmiyo. Bana ne be, ne derlerse desinler, zaten ben de onlara sormam adlarını. Ararlarsa götürürüm istediklerini, aramazlarsa kendi götleri bilir. Bu çatıya ilk çıktığımda “hassiktir” demiştim, “ulan bu ne, bu kadar büyük mü bu şehir”. Küçük hissetmiştim kendimi, sanki çok mu büyüktüm, 9 yaşında falandım işte, ilkokul 3’ ten terk. Okulu bıraktığım yazdı. Babam ölünce burda, dayımların yanına geldiğimiz yaz.

Burayı severim, bura benim labirentim. Bazen ya çıkamazsam, ya yolu bulamaz da, bu çatılardan birinden aşağıya yuvarlanıverirsem ya da gecenin bi yarısı çatının kenarına oturmuş dumandan halkalar yaparken, biri bi fiske vuruverirse bana da, betona yapışıverirsem diye çok korkuyorum. Ama çabucak geçiyo korkum. Biliyorum öyle olmıycak benim sonum. Belki bıçaklanırım, belki trafik kazası, hatta Haciye Teyze, - kızı Meryem’ i şeyettiğim için hala küplerde- o bile bi gün kafası iyiyken, kocasından kalma tabancayla çekip vurabilir beni, ama yok, çatıdan düşüp ölmem. Di mi allahım, bu kulunu öyle saçma sapan bi şekilde almazsın di mi yanına . Piçin tekiyim ama, seversin beni değil mi?

Pıtır pıtır sesler geliyor bi yerlerden. Güvercinlerim mi yoksa, geri mi döndüler bana, küçücük pembe ayakları, çatının betonuna pıt pıt mı ediyor? Bi tuhaf lavicert bu, siz kimsiniz? Ooo hoş geldiniz, bi nefes dee siz alır mısınız? Yaa durun be...çekiştirmeyin, almazsan alma kardeşim, rahat bırak o zaman beni. Ya dur... ne tuhaf şapka o öyle, yıldız gibi bişi var üstünde, sizi yoksa allah baba mı yolladı yıldızlardan.... Ya dur dedim, bırak ellerimi. Tamam tamam... gelicem sizinle, yalnız güvercinlerime söyleyin, beklesinler bu sefer beni.